13 Şubat 2015 Cuma

Dünden Bugüne Kadın Yazılımcı ve Toplumdaki Yeri

    Bu başlık bu sene Akademik Bilişim 2015’te panelimizin başlığıydı. Panelde tüm sorulara istediğim cevabı vermediğim belki atladığım kısımlar olmuştur diye yazıyorum.


1) Kendinizi tanıtır mısınız?


Merhabalar. Adım Gülşah. Çanakkale Onsekiz Mart Üniveristesinde bilgisayar mühendisliği son sınıf öğrencisiyim. Özgür yazılım insanıyım ve bununla gurur duyuyorum.  cesi ve pebble-remote projelerinin yazarıyım. Linux çekirdeğinin katkıcılarındanım. Çoğunlukla pozitif bi insanım :)


2) Bu alana nasıl yöneldiniz?


Aslında bu alana çok bilinçsizce yöneldim. Herhangi bir meslek için yeteneğimizin test edilmesinin mümkün olmadığı başlı başına facia bir üniversite sınavından sonra tercih zamanı geldi. Gittiğim lise ve dershane sadece en popüler bölümlere öğrenci yerleştirip reklam yapma amacındaydı. Bunun farkındaydım ve onların yönlendirmelerine güvenemedim. Kendi çabamla yaptığım araştırmayla kendimi bu bölüme diğerlerinden daha yakın hissettim. İlk sene hazırlık okudum ve araştırmamın üstünkörü olduğunu bölüme girdikten hemen sonra anladım. Daha sonra bölümü değil ama mesleği gerçekten çok sevdim.



3) Üniversite öncesi ve mühendislik fakültelerindeki eğitim sisteminin eksiklikleri sizce nelerdir?


Konuyu bilgisayar mühendisliği açısından inceleyeceğim. Söyleyeceklerim etrafımda gözlemlediklerim olacak:


- Öncelikle lise son sınıfa gelene kadar 9 sene boyunca ingilizce eğitimi alıp hala ingilizceyle ilgili sorun yaşanıyorsa mutlaka bişeyler yanlış yapılıyor demektir. Çünkü 9 sene müthiş bir zaman. Ve okuduğunu anlayamayacak kadar öğrenememiş olmak eğitim sisteminin aksayan yönlerinden bu bölüm için hayati önemi olanı.  


- Diğer eksiklik mesleklerin neler yaptığı konusunda liseler çapında yeterli bilgilendirme çalışması olmaması (En azından benim gittiğim lise için). Eğer benim bir lisede öğretmen müdür gibi görevim olsaydı çocukları ilk senelerinden itibaren mesleklerini iyi yapan insanlarla tanıştırmaya çalışırdım.

- Üniversite düzeyinde ise benim gözlemlediğim kendilerinin süper karşısındakinin aptal olduğunu düşünen yorgun bıkkın eğitmenler ve doğal sonucu olarak sınav sonucuna odaklı isteksiz (neler yapabileceğinden habersiz) mühendislik öğrencileri. Kadın veya erkek hiç farketmez. Tabiki çok iyi eğitmenler ve çok iyi öğrenciler de var. Ben genel kanımdan bahsediyorum.

4) Bu meslekten insanların (kadınların) uzaklaşmasına sebep olan şeyler nelerdir?

Kadın veya erkek eğer herhangi bir konuya ilgi duymuyorsa çabalamak için bir sebebi olmaz. İlgi duyup çabalayıp uzaklaşanlar da var.  Benim şimdiye kadar arkadaşlarımdan gözlemlediğim kadarıyla en büyük engel ingilizce.

Bu incelemem kadın açısından olacak. Bu benim çevremde hiç yaşamadığım ama etraftan okuduğum şeyler. Fırsat eşitsizliği. Kadın yazlımcı bloğunda bir yazıyı okurken hayrete düştüğüm seninle çalışamam çünkü kadınsın diyen hoca. Bir proje yapılacaksa önce erkek öğrencilerini tercih eden hoca. Meslek hayatında ortam kahvehaneye dönmesin bakış açısına sahip işveren.

5) Kadın olmanızla ilgili bu alanda karşılaştığınız bir engel oldu mu?


Ben bu konuda çok çok şanslı bir insanım. Hayatımın hiçbir döneminde kadın olduğum için negatif ya da pozitif bi ayrımcığa maruz kalmadım. Ailem bana erkek kardeşime davrandıklarından farklı davranmadı. Daha 14 yaşımdayken ailemden uzak bir yerde liseyi okudum. Bu zor bir karardı ama ailem bana sonuna kadar güvendiğini herzaman hissettirdi. Motivasyon kaynaklarımdan biri de bana güvenen insanların güvenini boşa çıkarmamak.


Lisede de, üniversitede de herhangi bir ayrımcığa uğramadım. Ama üniversitede hayata bakış açımı değiştiren ve bu mesleği sevmeme sebep olan bir hocam oldu. Ve bunu bir kadın olduğum için yapmadığına eminim. Çok yakınımda çok başarılı kadınlar tanıdım. Bu yüzden kadınlar bu mesleği yapamaz fikrine kapılarak zaman kaybetmedim. Çünkü bu meslek öyle bir meslek ki işini iyi yapabiliyorsan ve yaptığını duyurabiliyorsan kadın olup olmadığının puanı 0. Bunu daha iş hayatına hiç atılmamışken nasıl söylüyorsun diyeceksiniz, ona da bir cevabım var. Mesela Linux çekirdeğine yama gönderdiğimiz programın adı OPW Outreach Program for Women. Sanki bi pozitif ayrımcılık var gibi duruyor değil mi :) Olmadığını içine girince anlıyorsunuz. Kimse kötü yazdığınız yada daha iyi yazılabilecek bir yamaya bunu da bir kadın gönderdi ve az kadın var bu işle ilgilenen, olsun kabul edelim demedi. Yama sadece fazla bir boşluk karakterini siliyor olsa bile commit mesajının nasıl yazılması gerektiğini, bir listede nasıl konuşulacağını öğrenene kadar bu boşluk silen yamanın 4 versiyonunu gönderdiğimi hatırlıyorum.


İkinci örneğimde son yaşadığım olaydı. pebble-remote projesiyle ilgili LibreOffice listesine yazdığımda hiçkimse cinsiyetimle ilgilenmedi. İlk mailimde ben de cinsiyetimi belirtme ihtiyacı duymadım. Sadece cevap verirken "his" kullandılar. Bunu düzelttim ve kalan herşey bir işi yapmış insana nasıl davranılıyorsa öyle devam etti. Kimse bir kadın olduğum için kötü yaptığım bişeye iyi demedi. Bu da beni yaptığımın en iyisini yapmak için çalışmaya itti.

Aslında yukarıda söylediklerimin hepsi bana özgür yazılım dünyasının sağladığı şeylerdi. Eğer özgür yazılım işi yapıyorsanız bir işi öğrenmek için çok geniş imkanınız olur. Kendinizi aynı amaç uğruna çalışan kocaman bi ailenin içinde bulursunuz. Tıpkı işlerinden zaman ayırıp hiçbir maddi karşılık almadan eğitim veren ve bu etkinliği düzenleyen insanlar gibi. Kadın ya da erkek olduğunuz önemsizdir.   Çünkü özgür yazılım dünyasında meritokrasi vardır. Bir işi iyi yapıyorsan onun sorumlusu ve sözü geçeni sen olursun. Çünkü özgür yazılım tarafını seçmek ya da seçmemek vermeniz gereken ahlaki bir karardır.


6) Sizce kadınların bu meslekte azınlıkta olmasının nedeni nedir?


Kadın bilinç altında ta çocukluğunda sınırlandırılıyor. Eline verilen bebek, oyuncak ütü, oyuncak fincan takımı, oyuncak yemek seti... bunun gibi önemsiz görülen daha bir sürü davranış çocuğa kadın rolünün böyle bişey olduğunu empoze ediyor. Biraz daha büyüdüğünde şu saatte dışarı çıkamazsın ama erkek kardeşin çıkabilir. Şunları giyemezsin. Şöyle konuşmamalısın böyle gülmemelisin. Böyle oturmamalısın. Hatta daha ilerisi hamileyken dışarı çıkmamalısın (!) Erkeklere uygulanmayan bi çok baskı kadına uygulanabiliyor. Bu zihinsel sınırlamaların bizim meslekteki karşılığı sen bu mesleği yapamazsın. Kadın özgür yetiştirilmiyor. Erkek çocuklarını düzgün yetiştirmektense kızları kafeste büyütmek daha kolay geliyor çok insana. Bunun doğal sonucu olarak kadının özgüveni azalıyor ve yapamayacağına kolay ikna oluyor. Bence bu durumun kökeni budur. Yoksa herhangi bir cinsiyete sahip bir insanın yeterince istediğinde başaramayacağı şey çok azdır. Ve bu durumu düzeltmek geleceğin anne babaları olan bizlerin elinde.


7) Kadın yazılımcı oluşumu hakkında ne düşünüyorsunuz ?


Kavramın eksik kullanıldığını düşünüyorum. Çünkü kadınlar bu sektörde sadece yazılımcı olmuyorlar. Benim tanıdığım bir sürü sistemci networkçü güvenlikçi kadın var. Ama kuruluş amacını ve kuran insanları takdir ediyorum. Ben yaşamamış olabilirim ama sırf bu saçma ayrımcılık yüzünden gelişemeyen, iyi işler yapabilecek bir kadını yüreklendirebilmişlerse ne mutlu onlara.

8) İlham aldığınız insanlar kimlerdir ?


En başta ilham aldığım insan Necdet Yücel'dir. Çünkü bir problemle karşılaştığında pes etmeyip bunu avantaja dönüştürebilen nadir insanlardandır. Beni özgür yazılım dünyasıyla tanıştıran ve desteğini hiç esirgemeyen özgür yazılım dünyasına çok insanı katmış çok değer verdiğim hocamdır. Ve diğer arkadaşları onun sayesinde tanıdım.


Çeşitli alanlarda bilgisayar mühendisi olarak çalışanlar:


Aydan Taşdemir
Merve Yüzbaşıoğlu
Simge Sezgin
Özge Barbaros
Şule Toker
Figen Bozkurt
Pınar Yanardağ
Mehtap Tamtürk
Meltem Parmaksız
Mesutcan Kurt
Engin Manap
Serhat Rıfat Demircan
Ahmetcan Kepenek
Kaan Özdinçer
Mete bilgin
Metin Akdere
Oğuz Yarımtepe


Benim bir üst dönemim olan ve şimdi linux çekirdeğine kod yazan
Ebru Akagündüz


Linux çekirdeğinde çalışan ve coccinelle betik dilinin yazarı
Julia Lawall

O kadar iyi örnekler gördüm ki ilham almamak mümkün değildi :)

9) Siz bir bilgisayar mühendisliği öğrencisi olarak bu güne kadar neler yaptınız?

Git sürüm takip sistemini iyi kullanmayı öğrendim. Bu sonraki projelerimi geliştirirken bana büyük hız kazandırdı.
Log analiz araçlarının testi için Apache sunucusunun log dosyalarını taklit eden bir program yazdım.
Linux çekirdeğine 70 ten fazla yamam kabul edildi.
Supervisor için merkezi bir web arayüzü yazdım (cesi).
Libreoffice ve OpenOffice için Pebble ile uzaktan kumanda uygulamasını yazdım. Uygulamam 6 dile çevirildi. The Document Foundation deposuna girdi. Ve LibreOffice geliştiricisi oldum :)
Şimdiye kadar bu tarz etkinliklerde yaptıklarımı anlattım.
Şimdi hem pebble-remote uygulamasını geliştiriyorum hem de webmin ile ilgili çalışıyorum bir yandan ingilizce kursuna gidiyorum.

10) Kadın yazılımcılara önerileriniz nelerdir.


Kadın yazılımcılara söyleyebileceğim eğer yeterince çalışırsanız yapamayacağınız hiçbirşey yok. Erkekler bu işe daha yatkın deniliyor. Belki bilgisayar oyunlarını seviyor olmaları, ilgi duymaları bu işe başlamak için bir kıvılcım olabilir. Ama ilgi ve yetenek sadece başlangıç için bir kıvılcım. Ve aradaki bu fark çok çalışılarak hızlıca kapanabilir. Ve insan çok çalışarak kısa zamanda çok yol katedebiliyor. Eğer Türkiye'de bu saçma ayrımcılık yüzünden engellendiğinizi düşünüyorsanız bırakın oraları ve uluslarası özgür yazılım projelerine destek verin. Oralarda bu konu çoktan aşılmış durumda. GSOC OPW gibi etkinliklere katılmaktan korkmayın. Başarısız olmak bile size tahmin ettiğinizden çok fazla fayda sağlayacaktır.


Türkiye de kadın olmak hiçkolay değil biliyorum ama bunu aşmak bizim elimizde :) Yeterince isterseniz yapabilirsiniz kızlar :)


11 Şubat 2015 Çarşamba

Kendisi Soğuk İnsanları Sıcak Ülke: Finlandiya

    Bu da bu bloğun ilk gezi yazısı oluyor :)

    Helsinkiden döneli 2 gün oluyor. Tam soğuğun şokunu atlattım derken Türkiye de kara kışa yakalandım :)

    Hava alanına indim. Ufak tefek pürüzlerin dışında bir sorun yaşamadan ülkeye giriş yaptım. Hava alanından bir dünya harita, broşür, dergi topladıktan sonra ilk nereye gideceğime karar verdim. İlk ziyaret ettiğim yer Helsinki'nin simgesi haline gelmiş olan Helsinki katedrali idi.
 

     Sonra içine girip etrafı gezmeye başladım. İçerisi dışarıdan göründüğü kadar büyük değildi. Etrafta çok az insan vardı. Zaten ülke nüfusu çok fazla olmayan bir yer ve hava gerçekten çok soğuktu.


    Açıkçası buradan çıktığımda nereye gideceğimi pek bilmiyordum. Gezilecek yerler birbirine gerçekten çok uzak ve çoğu müze veya kışın kapalı olan yerlerdi. Bu kısıtlı vakti müzeleri gezerek geçirmek yerine şehri keşfetmek istiyordum. Sonra başladım yürümeye ve tesadüfen deniz kenarına giden bir yol buldum. Yolun sonunda gördüğüm manzara şok ediciydi. 






Gördüğünüz bu finli denizin ortasında buzu kırmış  balık tutuyordu :) Bi süre şaşkın şaşkın baktım :) Deniz gözümün alabildiğine buzdu. Gemiler buzun içine saplanmış hareket edemez gibi görünüyordu. Benim kalacağım hotel Suomenlinna adasındaydı ve feribot kullanmam şarttı. Şoku atlattıktan sonra bu fotoğrafı çekmek için müsade istedim. Sonra içimde bi korkuyla adaya giden feribotların  kalktığı yeri aramaya başladım. Kafamda bi takım B planları kurarken feribotların kalktığı yeri buldum. Neyse ki buzun içinden gidip gelen feribotları gördüm ve içim rahatladı. Son feribot saatini öğrendim ve devam ettim.





Ve denizin kenarına bir hatıra bırakayım dedim.

"Kripton was here"


Sonra o civarda bir takım kafelerin, pastanelerin hatta et satılan yerlerin olduğu bir kapalı mekan vardı. Hem meraktan hem de bi miktar ısınmak için girdim içeri.

    Etrafta geyik ve balık etinden aklınıza gelebilecek her türlü ürünü bulabilirsiniz. Aynı zamanda geyik boyunuzundan yapılmış çok süs eşyası vardı. Baştan ben onları üzeri cilalanmış tahta sanmıştım. Sonra satıcı geyik boynuzundan yapıldığını söyleyip örnek bir geyik boynuzu gösterince içim bi tuhaf oldu. O geyiklerin bunun için avlanma ihtimalini  düşününce almaktan vazgeçtim.

     Saat geç olmamasına rağmen hava kararmaya başlamıştı. Ben de çok yorulmuştum. Ama ertesi gün katılacağım Rails Girls etkinliği için nereden gideceğimi öğrenmem gerekiyordu. O tarafa giden otobüsler Kamppi adlı alışveriş merkezinin içinden kalkıyordu. Daha önce çıkardığım haritadan takip ederek yolumu kaybettikçe etrafa sorarak burayı buldum. Buraya gelene kadar şehirde dikkatimi çeken şeylerden bahsedeceğim. Bir defa etrafta bir tane bile sokak hayvanı görmedim. Gördüğüm tüm hayvanlar sahipleriyle geziyordu. Sonra civardaki binalar yapılar en az 70-80 yaşında görünüyordu. Şehrin nostaljik bir havası vardı. Şehirde trafik sorunu hiç yoktu ama yayalar da sürücüler de trafik kurallarına çok katı bağlıydı. Yol bomboş olsa bile yayalar karşıya geçmek için yeşil ışığın yanmasını bekliyordu. Ve sürücüler mutlaka geçen yayaya öncelik veriyordu. Etrafta tehlikeli görünen kimse yoktu. Özellikle gece oturulacak kafeler dışındaki yerler, esnaf saat en geç 7 de kapılarını kapatıyordu.

    Sonra etkinlik alanına gideceğim otobüsün yerini buldum. Ama saat geç olmuştu ve gideceğim yer en az yarım saat mesafedeydi. Bunun için geç olduğuna karar verdim. Yemek yemek için bir yer aramaya başladım. Menüler fince yazdığından pek bişey anlayamıyordum ve midem pek iyi değildi. Finlandiyaya özgü yemek denemeyi o günlük erteledim ve feribotların olduğu yere geri döndüm. Sonra o buzlu denizin ortasından buzları kıra kıra 15 dk lık ada yolculuğu başladı.


    Adaya indiğimde feribottan inenlerin dışında kimse yoktu. Herkes bi anda gideceği yerlere dağıldı ve adada sadece ben varmışım gibi his oluştu. Biraz ürkütücüydü :) Sonra oranın hotel olduğunu anlamakta biraz zorlansamda kalacağım hoteli buldum. Zaten önceden okul olarak kullanılan bir binaymış. Buda öyle gereksiz bir bilgi :) Küçük aksiliklerle birlikte o geceyi atlattım.

    Ertesi gün etkinlik akşam 6 da başlayacaktı bende oldukça erken uyandım ve başladım adayı keşfetmeye. Elimde adaya ait bir rehber vardı. Rehberde yazan ne kadar yer varsa akşam 4 e kadar gezmeyi hedefledim.

    Ada gezintim başladı. O gün havanın soğuğu yerinde olsa da rüzgar olmadığından çekilir durumdaydı. Dikkatimi çeken ilk şey adada gördüğüm turistler dışındaki herkesin bisikletlerle gezmesiydi. Kapısının önünde bir sürü bisiklet olan bir bina gördüm. Baştan buradan bir bisiklet kiralayabilirim diye düşündüm. Sonra gördüğüm her binanın önünde bisiklet olduğunu farkettim. Bunların ada insanlarına ait olduğunu anladım. Dedim ki tabana kuvvet :)  Hedefim adanın ta öbür ucundaki kral geçidiydi.

Yolda beni ilk karşılayan Suomenlinna kilisesiydi.





















Bi müddet daha yürüdükten sonra UNESCO tarafından dünya mirasları listesine alınmış bir tersanenin yanından geçtim.



    Kral geçidine ulaşana kadar bunun gibi bir çok tünelin içinden geçtim.

Sağında ve solunda bulunan kapılardan bu tünelin içinde gezmek mümkündü ama içerisi karanlık ve bu biraz ürkütücüydü. İlk kapıdan girdikten sonra vazgeçtim :) Yolda karşıma çıkanlar aşağıda.





    Yolculuk çok güzeldi ama varacağın yerin mesafesini bilemediğinizde yol hiç bitmeyecek gibi oluyor :) Sonunda meşhur kral geçidini buldum. Karlar altında olsa da gerçekten manzarası harika bir yerdi. Eminim yazın çok daha güzel görünüyordur.



    Artık geri dönüp Rails Girls etkinliğinin yerini bulma zamanı gelmişti. Aynı yolu geri döndüm ve aslında adanın ne kadar küçük olduğunu dönüş yolunda anladım.  Dönüşte bir restorant budum.  Şimdi fin yemeklerini deneme zamanı. Yemekte ne olduğunu anlamadığım etli patatesli bir yemek, değişik bir çorba ve garip malzemelerden yapılmış bir salata vardı. Yedim ama inanın ki ne yediğimi bilmiyorum  :D  Doğrusu yemeklerden pek hoşlanmadım. Sonra feribotla helsinkiye geri döndüm otobüse binip etkinlik alanına vardım.





    Bulamayacağım korkusundan olsa gerek etkinlik alanına biraz erken vardım. Geleceğime pek ihtimal vermediklerinden geldiğimde bi şaşkınlıkla karşılandım :) Farkındayım bilgisayar mühendisliği son sınıf öğrencisi için hafif bir etkinlikti ama hem bunu hem de yurt dışına çıkma işini tecrübe etmiş oldum.

    İlk gün kurulum yapıldı. Katılımcı ve eğitmenlerle tanıştık. İkinci gün ise kendi web sayfamızı oluşturup görünümünü iyileştirdik. Benim içinde bulunduğum takımın eğitmeni Adanalı çıktı :) Ama Linus Torvalds'ın yetiştiği ülkede düzenlenen bu etkinlikteki tek linux tabanlı işletim sistemi kullanan olmak üzücüydü.  Etkinlik bittiğinde çok yorgundum havadan dolayı biraz da üşütmüştüm. Bittiği gibi adaya geri döndüm ve dinlendim.

    Ertesi sabah kendimi daha iyi hissediyordum. Akşam 6 da uçağım vardı. Gezemediğim bi yer kaldıysa oraları gezmeyi planlıyordum. Ama adada öyle bir rüzgar vardı ki gezmek mümkün değildi. Adada bulduğum ilk kafeye girdim. Bişeyler yiyip zaman geçirmeye çalıştım ama hava pek düzeleceğe benzemiyordu. Deniz manzaralı (manzara az çıkmış olsa da) sıcak kafeden bir kare :)


Sonra rüzgarı göze aldım ve günü geri kalanında planladıklarımı yapmaya karar verdim. Limanda kocaman bir dönme dolap vardı. Ona binip insanlara tepeden baktım :p



Dönme dolaptan gördüğüm bir kilise daha vardı. Orayı atladığımı farkettim Hemen orayı da bulup görüpte gezmediğim bir yer bırakmadım :) Kilisede tesadüfen bir vaftiz törenine rastladım.






Ve her şehirde olması gereken bir köprü :p


    Sonra hava alanına geri dönüp bu macerayı da böyle sonlandırdım. Helsinki soğuk ama insanları çok yardım severdi. İlk yurt dışı tecrübemdi. Bazı zorluklarla karşılaştım ama üstesinden geldim. Bu yolculuk kendime olan güvenimi arttırdı, ingilizce konuşmama katkı sağladı ve cabası olarak rails öğrendim :)

    İmkanı olanlara tavsiye ederim :)

10 Şubat 2015 Salı

Akademik Bilişim 2015

    Bu sene 17. si düzenlenen bu etkinliğe ikinci katılışımdı. Etkinlik Eskişehir Anadolu Üniversitesinin ev sahipliğinde gerçekleşti. Bu sene bu etkinliğe bakış açımı değiştiren bir sene oldu. Çünkü önümüzdeki sene olacak akademik bilişim için hazırlıkların daha bu seneki akademik bilişim başlamadan başladığına şahit oldum. Ve bu büyük etkinlik çok az insanın devamlı desteğiyle ayakta duruyor. Etkinlik katılımcı-eğitmen sayısı olarak giderek büyüyor. Ölçek büyüdüğünde aklınıza hiç gelmeyecek küçücük bir şey bile büyük bir soruna dönüşebiliyor. Yaklaşık 1500 kişi kurslara kayıt olurken, yaka kartlarını alırken, kalacağımız yerlerde, prizleri kullanırken, internete bağlanırken, yemek yerken, sunumları dinlerken bir sorun yaşamadık. Ama sorun yaşamamamız için çok insan hiçbir maddi karşılık almadan uykusuz kaldı, çalıştı, emek harcadı. O gönüllüler ordusuna bir kez daha saygılarımı iletiyorum.

    İlk gün kayıt için normal olarak bir miktar koşuşturma vardı. Çünkü kursiyerlerin hepsi aynı anda kayıt masasına gelmişti. Sonra kursiyerler sınıflarına yerleşti ve kurslar başladı. Ortalık sakinleşti. Biz Necdet hocamla etkinlik boyunca tek tek sınıfları gezdik, herşeyin yolunda olup olmadığını kontrol ettik. 35 kurs 40 tan fazla sınıf vardı. Bu gerçekten yorucuydu ama yaşadığım en tatlı yorgunluktu :) Akgül hocanın yanımızda olamadığı zamanlarda Necdet hoca bir eli telefonda herşeyin yolunda olduğunu anlatıyordu :) Ama Akgül hoca da ne durumda olursa olsun sürekli çalışıyordu. Sunucular kuruyor sayfa sayfa mailler yazıyordu. Bunları yazarken etkinliğe bir kez daha uzaktan bakma fırsatı buluyorum ve nasıl büyük bir çaba ve fedakarlıkla devam ettiğini bir kez daha anlıyorum.

    Ders aralarında kursiyerle tanışıp etkinlik hakkındaki izlenimlerini öğrendik. Bizim gördüğümüz herkes etkinlikten memnundu. Memnun olmadıkları bir yer varsa söylemeleri için Necdet hoca ne kadar üstlerine gitse de  :) olumsuz bir  dönüş olmadı. Bu mutluluk verici.

    Günün sonunda eğitmenler ayrı yorgun kursiyerler ayrı yorgun oluyordu. Kolay birşey değil tabi. Sabah 9 dan akşam 6 ya kadar bir konu hakkında konuşmakta dinlemekte zor birşey.

    Bir de şahit olduğum bir olayı anlatacağım size. Sanırım bizim sınıfları gezip insanlarla konuşmamızı biraz kıskanmış olan biri -sanırım bir eğitmendi- hızlıca bi yere gidiyordu. Necdet hocanın yanından geçerken hocam en rahatı senin işin vallaha dedi ve gitti :) Aslında biraz da o kısmı vurgulamak istiyorum bu yazımda. Kötü niyetle demedi biliyorum ama keşke hiç demeseydi. O bir haftanın güzel geçmesi için çok öncesinden nasıl bir çalışma yapıldığını anlatacağım. Gördüğüm kadarını tabi. Her gün saatlerce telefon görüşmesi yapılıyor. Fiziksel sorunlar çıkıyor (elektrik tesisatının o kadar bilgisayar için uygun olmadığı gibi...) Bunlar çözülmeye çalışılıyor. Hakemler yapılacak olan bildiri seminer kurs ve panellerin gözden geçirme işini yapıyor. Hakem başına çok sayıda kontrol etmesi gereken başvuru düşebiliyor. Bunların düzeltilmesi gereken yerler başvuru yapanlara geri bildiriliyor. Düzeltmeler yapılınca tekrar gözden geçiriliyor. Bir karara varılana kadar bu böyle süregeliyor.  Kurslar belli olduktan sonra kurs başvuruları başlıyor. Başvurular bittikten sonra başvuranlar içinden kimlerin seçileceği konusu başlıyor. Her eğitmen kendi kursu için buna karar veriyor ama mail listesi sorun yaşayanların sorunlarıyla doluyor taşıyor. Mail listesine ya da organizatörlere yaşadıkları ve kendi çözebilcekleri şeyler için bile mail atanlar oluyor. Bunları takip etmek ve yapılan yanlışlara sabır gösterip kalp kırmadan bu işleri çözmek işte o etkinlilk günü en rahatı da sizsiniz dediğiniz adamların çok uzun süre yaptığı iş. Ve daha anlatmayı atladığım bir dünya şey var.

     Sonunda kurslar bitti katılımcılara katılım belgeleri dağıtıldı. Akgül hoca aramıza katıldı :)

    Ertesi gün benim içinde bulunduğum iki konuşma vardı. Biri panel biri bildiriydi. Bu ilk konuşmam olmamasına rağmen hep ilk günkü heyecanı yaşıyorum böyle zamanlarda :) Bi takım mide kelebeklenmeleri falan :)

    Akgül hoca açılış konuşmasını yaptı ve seminerler başladı. Daha öce 16 kez bu konuşmayı yapmış olan Akgül hocanın bile yeniden hazırlanmak için 4 saatini harcadığını gördükten sonra ne kadar hazırlansa yetersiz geliyor insana :) Ben 1 saat öncesinden panelin olacağı salondaydım. Sunumu projektörü kontrol ettim herşey yolundaydı. Kızlar geldi hazırlıklarımızı tamamladık. Ve dünden bugüne kadın yazılımcı ve toplumdaki yeri isimli panelimiz başladı.
                             

    Bir buçuk saat çok gelecek diye düşünürken yetmedi bile. Ama anlatmak istediğimizi dinleyicilere aktardığımızı düşünüyorum. Olumlu geri dönüşler aldık :)

    Arkasından yaz stajımda yaptığım süpervisor için merkezi yönetim arayüzü CESI yi sundum :)



    Benden sonra Necdet hocam yazılımları nasıl lisanslamalıyız adlı sunumunu yaptı. Bir yazılımı lisanslarken vermemiz gereken 4 ana karar olduğunu ve lisansın buna göre biçimleneceğini anlattı. Ve bu dört yol ayrımından mantıklı bi şekilde döndüğümüzde kendimizi özgür yazılım lisansları arasında bulduk. :) Bu sunumun insanların aklında çok ışık yaktığını düşünüyorum. Doğru bilinen yanlışlar,  masum görünen ahlaksızlıklar insanların gözleri önüne daha apaçık nasıl dökülebilir bilmiyorum.

    Etkinlik günlerinin her anından kendime ayrı bir ders çıkardım. Bana çok katkısı olan bu büyük etkinliği düzenlemede emeği geçen herkese tek tek  saygılarımı sunarım.

    Bu anlattıklarım etkinlik saatleriydi tabi... Bunların dışında Eskişehir de çok güzel zaman geçirdik. Tandığım o kadar çok insan vardı ki kendimi hiç yabancı hissetmedim Eskişehire. Her akşam başka güzel geçti. Bir gün dışarı çıktığımızda cadde üzerinde ilerlerken tanıdıklara rastlaya rastlaya 25 kişiye yakın bi topluluk olarak porsuk çayının yanında yürüdük :) Harika bir duygu...


    Bir takım güzel sebeplerden son iki güne kalamadım ama aklım Eskişehirdeydi :) Bir hafta en fazla bu kadar güzel geçebilirdi herhalde :) Önümüzdeki yıl aynı konulu blog yazısını yazmak için sabırsızlanıyorum. :)